3 Haz 2009

DİVAN EDEBİYARI




Divan Edebiyatı 07.05.2004 16:43:20
Osmanlı ülkesinde, özellikle medreseden yetişen aydın kimselerin Arap ve Fars edebiyatlarını örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyata, "divan edebiyatı" adı verilir. XIII. yy'dan XIX. yy'ın ortalarına kadar süren divan edebiyatı, adını, şairlerin şiirlerini topladıkları "divan" denilen kitaptan almıştır. Divan edebiyatının tarihsel gelişmesi dört dönemde incelenebilir:
Kuruluş dönemi: Geçiş dönemi; olgunluk dönemi; çöküş dönemi.

KURULUŞ DÖNEMİ (XIII. yy.-XV. yy'ın ilk yarısı) Bu dönemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin yapıtları Türkçe'ye (Osmanlıca'ya) çevrildi. Bu çeviriler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneğinin kurulmasına ön ayak oldu.Gülşehri, Hoca Dehhani, Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler.


GEÇİŞ DÖNEMİ (XV. yy'ın ikinci yanst-XVI. yy'ın baş¬lan): Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi) edebiyatı olma niteliği aldı. Seçtikleri konular, genel eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Saray ve çevresinden yakın ilgi ve destek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebiyat kimliğine büründü. Ahmet Paşa, Necati şiir alanında, Mercimek Ahmet, Âşıkpaşazade ve Sinan Paşa düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular.


OLGUNLUK DÖNEMİ (XVI. yy'ın başları-XVIII. yy'ın ikinci yarısı): Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza indiği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem olarak kabul edilebilir. Divan şair ve yazarları bu dönemde, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yapıya yöneldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular. Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), "Sebk-i Hindi" akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar. Sabit ve Nabi'nin başlattığı "yerlileşme"yse, Nedim'de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı. Bu dönemin şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi, Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef'i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragıp Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Âşık Çelebi, EvliyaÇelebi, Kâtip Çelebi, Peçcvi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb. sayılabilir.


ÇÖKÜŞ DÖNEMİ (XVIII. yy'ın ikinci yarısı- XIX. yy'ın ilk yarısı):Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akımları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kurulan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesinde de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınlarının Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumlarını ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünyasında da belirli bir etki uyandırdı. Diliyle, dünya görüşüyle toplumdan kopuk olan dîvan edebiyatı, yeni Osmanlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı. Böylece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en güzeli yapılandırma, en güzel deyişe varma anlayışı değişmeye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzeltilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yönelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygınlaşmaya başladı. Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmektedir.

Edebiyat eğitiminde ve öğretim programlarında “Divan Edebiyatı” adıyla geçen ve XII ve XIX. yüzyıllar arasındaki sürecin ürünleri olan eski edebiyat metinleri, altı yüzyıllık Osmanlı kültür ve uygarlığının verileridir. Her ne kadar son yıllarda adı üzerinde klâsik şair, yazar ve eserler esas alınarak veya beslendiği kültür ve felsefî kaynaklar ölçüt alınarak tartışmalar yapılmış,“Klâsik Edebiyat”,“Klâsik Türk Edebiyatı”, “İslâmî Edebiyat”, “İslâmî Devir Türk Edebiyatı” (1), gibi adlandırmalarla sınıflandırılmışsa da bizim amacımız, adla ilgili tartışmaları, alan uzmanı bilim adamlarına bırakarak, Divan Edebiyatını hangi metinlerle ne ölçüde öğretme olup işi, eğitim açısından ele almaktır. Bu nedenle, şimdilik yaygın kullanımı olan Divan Edebiyatı adını tercih ettik.

XVI. yüzyılın sonunda, önce duraklayan sonra da hızla çöküş dönemine giren Osmanlı Devleti’nin çöküşüne paralel olarak edebiyat da çöker. Vefasızlığından yakınılan, uğrunda acı çekilip göz yaşı dökülen hayalî sevgili tipi, mecaz, mezmun ve istiarelere dayalı kuralcı anlatımı, güncel ve gerçek yaşamdan uzak, yapay ve abartmalı kurgusuyla Divan Edebiyatı,Batıya yönelmeyi hedefleyen yeni edebiyat anlayışına ve esaslarına ters düşer. Nitekim, toplumun eğitimini ve medenileşmesini esas alan, halkın gerçeklerine dayanan somut eserler vermeyi amaçlayan Tanzimat Döneminin büyük şairleri Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Ai Suavi eski edebiyat yerine yeni edebiyat tarzını benimserler.

Yeni kurulacak edebiyatın esaslarını “Lisân-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir” adlı uzun makalesinde açıklayanNamıkKemal, edebiyatın tanımını yaparak“Fikrin gelişmesine ve toplumun eğitilmesine olan büyük hizmetinden” söz eder. Divan Edebiyatının “realite ile ilgisizliğine, sunî’liğine ve boşluğuna”(2) değinir.

1868’de Hürriyet gazetesinde çıkan Şiir ve İnşa makalesinde, Divan Edebiyatını millî olmamakla suçlayan Ziya Paşa, “gerçek Türk edebiyatının halk edebiyatı olduğunu” (3)söyler. Altı yıl sonra yayımladığı üç ciltlik Harâbât antolojisinde ani bir dönüşle övdüğü Divan Edebiyatının propagandasını yaptığı gerekçesiyle de Namık Kemal’in Tahrib-i Harâbat ve Takip adlı eserlerinde ağır eleştirilere hedef olur.

Peki ama, günümüzde artık yaşamayan, Yahya Kemal’in deyişiyle “nadir insanların anlayıp zevkine vardığı bir tarihî çağrışım vasıtası” olan eski edebiyatımızdan geride kalan kalıcı değerler, güzellikler yok mu?Biz bunları genç kuşaklara nasıl aktarabiliriz. Onlara özellikle eski şiirimizi nasıl sevdirebiliriz?

Kuşkusuz, fikir ve sanat dokusu; teşbih, istiare ve mazmunlarla örülmüş, yaratıcılığı ses ve estetik üzerine kurulu, özgün şiir diliyle yazılan eserleri inceleyip yorumlamak uzmanlık işidir. Ancak, kültür ve uygarlık değişimine koşut olarak değişen zevk ve anlayışa, dil tasfiyesine rağmen, sanat ve söyleyiş mükemmelliğiyle kendisini kabul ettiren bu edebiyatı öğrencilere tanıtıp sevdirmek de edebiyat öğretiminin amaçları arasındadır. Peki ama, bu konuda niçin zorlanıyoruz?Önce, bunu irdeleyelim: